3 Ekim 2012 Çarşamba

Cüneyt Özdemir CNN TürkTelevizyonu


Cüneyt Özdemir
CNN TürkTelevizyonu

Sayın Cüneyt Özdemir,
“Bizim büyük ikiyüzlülüğümüz” başlıklı makalenizi (Radikal; 27.01. 2012) okudum.      , İnsanları eleştirdiğiniz o makalede “çevre bilinci”nden, “bencillik”ten, “trafikte kırmızı ışıkta durmak”tan söz ettiniz. “İkiyüzlülük” olarak tanımladığınız bu tür sorunları önlemek için  yıllardır çalışan bir insan olarak, haklı eleştirilerinizi gönülden katılıyorum.

 İkiyüzlülüğün başka örneklerini Van-Erciş depreminde de gözledik:
*     Sağlam kalan evlerin sahipleri kira bedelini arttırdılar.
*     İhtiyacı olmayanlar da çadır aldılar, çaldılar ve sattılar. 
*    Bazı müteahhitler malzemeden çalarak binaların çökmesine sebep oldular,
*    Müteahhitleri denetlemeyen görevliler, büyük can ve mal kayıplarına yol açtılar…

Aslında bu mektubu, 02. 11. 2011 günü akşamı bilinçli sürücülerin trafikte nasıl davranmaları gerektiği ile ilgili bir konuşmanızı dinledikten sonra yazmağa başlamış ancak tamamlayamamıştım…

Devam etmeden önce aşağıda sayılan alanlarda yapmakta olduğumuz bazı çalışmalardan söz etmek isterim.

Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren, beni bilinçlendiren, bencillikten (nefsimin kölesi olmaktan) kurtaran, “demokratik kişilik“ kazandıran çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti: 
*     “Yasa bağımlısı” oldum.
*      Kendimi tanımağa başladım.
*     Diğerkâm bir kişilik edindim.
*     Çocuklukta içtiğimiz AND’ımızda yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
*     Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.

1996 yılında Bodrum’da gerçekleştirilenYerel HABİTAT Konferansına katıldım. Emekliler ve Trafik Kozalarını kurdum ve Garajaltı Kavşağında “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek bir proje başlattım.Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını  ihlâl eden bencilleri uyarmaya başladım.

İtiraf etmem gereken gerçek de şu ki: Yukarıda sözü edilen çalışmaları yapmağa başlamadan önce ben de bencil bir varlıktım. Kırmızı ışık kuralını ben de ihlâl ediyordum.

Bodrum dışında bazı il ve ilçelerde de gerçekleştirdiğim o projeyi uygularken bir kırmızı şapka ve ön yüzünde “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” arka yüzünde “Yetmiş Milyonluk Aile, Türkiye “ ,  “Çalışmanın En Yücesi Ulus için Olanıdır, Kemal Atatürk”  ve “Sorun Bencillik Çözüm Sencilik” yazılı bazı önlükler giydim. Megafon ve “yeşili bekle lütfen”, “sağdan lütfen” yazılı pankartlar kullandım.

Bu çalışmayı yaparken, demokrasinin, özgürlüklerin, özgürlüklerle sınırlı olduğu bir yaşam biçimi olduğu gerçeğinden hareketle sözü edilen kırmızı ışık kuralını ihlâl ederek sürücülerin geçmelerini engelleyen yayaların demokrat  olamayacaklarını anladım. Projeyi uyguladığım kavşakları, bu nedenle, “demokrasi dershanesi”  ve sürücüleri engelleyen yayaları uyarma sorumluluğunu üstlenenleri, “demokrasi öğretmeni” olarak tanımlamağa başladım.

Yukarıda sayılan alanlrdaki çalışmaları yaparken, “yeti” sözcüğüyle sınırlandırılmış bir kavram olduğunu gördüğüm bilinç kavramını: (a) SORUMLULUK kavramıyla bütünleştirerek somutlaştırdım, (b)Einstein’ın enerji formülünden yararlanarak bilimselleştirdim: Bilinç = Zaman X Çaba’nın karesi

Bilinç sözcüğünün kullanımında yapıldığını saptadığım bazı yanlışlıklar;
*     “Kasten” ya da “maksatlı”  yerine “bilinçli”,
*     “Biliyorum” ya da “farkındayım” yerine “bilinçliyim”,
*     “Bilgilendiriyorum” ya da “bilgi veriyorum” yerine “bilinçlendiriyorum
 deniliyor…

Çevrenin kirletilmemesi, trafik kurallarının ihlâl edilmemesi, verginin kaçırılmaması (kul hakkının yenmemesi) gerektiğini bilmeyen yoktur. Oysa, bu suçları işlemeyen, bu yolsuzlukları yapmayan da neredeyse yoktur. Bunun nedeni,  insana  SORUMLULUK yüklemeyen “kitabi bilgi”dir. Her gün 15-20 can ve hesaplanamayan mal kayıplarına yol açan trafik kazalarının nedeni de “kitabi bilgi”dir.

Diğer taraftan, “kitabi bilgi” ile birlikte, uygulama ile kazanılan “tecrübi bilgi”yi edinmiş bir insanın bencillik yapması; çevreyi kirletmesi, trafik kurallarını ihlâl etmesi, vergi kaçırması, yolsuzluk yapması düşünülemez… Buna VİCDANI izin vermez… (Vicdan kavramı ile ilgili yazı eklidir)

Nasıl yaşadığımı, günlük yaşamda nasıl davrandığımı, (kavşaklarda kırmızı ışık kuralını ihlâl eden yayaları uyardığımı, sokakta –kamusal alanda- çöp ve izmarit gibi atıkları topladığımı, kamusal alana (Türkiye’ye) sahip çıktığımı görenler; “herkes senin gibi olsa”, “sen ibadet ediyorsun”, “insanlık için çalışıyorsun” diyorlar… Övüyorlar… Ne var ki, övmelerine karşın, sıra “benim gibi” olma, “insanlık için çalışma”ya, bu tür sorumlulukları üstlenmeye geldiğinde “bananecilik ilkesi”(!)ne  sığınıyorlar…İpe un seriyorlar…

İPE UN SERMENİN  BEDELİ: Türkiye (kamusal alan) sahipsiz kalıyor… Nehirler, göller, denizler kirleniyor… Ormanlar tükeniyor… Türler azalıyor… Türkiye, böylece, biraz aşağıda değinilecek olan “iklim değişikliği”ne sorun üreterek katkıda bulunuyor…

Bir “yasa bağımlısı” olarak ne tür işlerle uğraştığım, nasıl bir SORUMLULUK üstlendiğim, “Başbakan! Görevini Yap!” başlıklı, ekli yazıdan öğrenilebilir. Buradan, “yasa bağımlısı” sayısını arttırmanın ne kadar yaşamsal bir konu olduğu kolayca görülebilir…

Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken geliştirdiğim, ilk ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulmasını önerdiğim, M. E. Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu’na gönderdiğim, özenle uygulanması durumunda, geleceğin cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakanı, Genel Kurmay Başkanı adayı çocuklarımıza da benzer özellikleri kazandıracağından (örneğin, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemelerini, diğerkâm kişilik edinmelerini sağlayacağından) önleyeceğinden kuşku duymadığım, örneği ekli, “Trafik terörüne halkın işbirliğinde son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi” ciddiye alınmadı. Uygulamaya konmadı…

Diğer taraftan, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”nin ülke genelinde yaşama geçirmeyi başarabildiğimizde; adaletin sorun olmaktan çıkacağını, bu kadar çok polise, savcıya ve hakime gerek kalmayacağını, “Yurtta Barış”ın sağlanacağını, sözü edilen ilkeyi özümsemiş bir insan olarak iddia ediyorum...Ancak, bencil bir insanın o ilkeyi özümsemesinin mümkün olmadığını da…

Yukarıda dile getirilen çalışmaları yaparken edindiğim birikimimi, “Bilgi Çağı”nın bencil insanlarının yol açtığı kaos, kargaşa ve “İklim değişikliği” gibi sorunlarla karşılaştırdığımda; “Bilgi Çağı”nın “dünyevi değerleri”ni aşmış, “Bilinç Çağı”nın “uhrevi değerleri”ni idrak etmiş, nefsinin efendisi olmağa başlamış, bilinç konusunda uzmanlaşmış olduğumun farkına vardım ve kendimi Bilinçolog olarak tanımladım…

Beni bilinç konusunda sorgulayabilecek, ya da diploma verebilecek bir kişi, kurum ya da kuruluş  bulunmadığına göre, Bilinçolog olup olmadığıma  yaşam biçimime bakılarak  karar verilebileceğini düşünüyorum…

Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken, “SORUN BENCİLLİK: ÇÖZÜM SENCİLLİK”şeklinde, (alternatifi  “SORUN HODKÂMLIK: ÇÖZÜM DİĞERKÂMLIK” olabilecek) bir slogan geliştirdim…                    

 “İklim değişikliği”nin “Bilgi Çağı”nda gerçekleştiği; (aynı çağda ozon tabakasının delindiği, buzulların eridiği, yağmur ormanlarının tükendiği, türlerin azaldığı) sonuç olarak, “Bilgi Çağı”nın “-bilgi- ile sınırlı eğitim anlayışı”nın  felâket olarak tanımlanan sorunları önlemede yetersiz kaldığı gerçeği karşısında; bu çağın insanının  kendisini bilinçlendiremeyen, bencillikten kurtaramayan, demokrat bir kişilik kazandıramayan "bilgi ile sınırlı eğitim anlayışı”nı aşmasının, “Bilinç Çağı”nın “bilinçlendirici eğitim anlayışı”na sahip çıkmasının, yalnız ülkemiz değil, bu gezegenin sakinleri için “olmazsa olmaz”  bir SORUMLULUK  olduğu kendiliğinden ortaya çıkar…

Sayın Cüneyt Özdemir,
Amacım: (a) yıllardır  yaptığım, bana yukarıda sayılan özellikleri kazandıran çalışmaların doğal akışı içinde oluşan birikimimi, “Bilgi Çağı” insanlarıyla paylaşmak, (b) onların da “bilinç Çağı” insanı olabilmelerine katkıda bulunmaktır.

SONUÇ OLARAK:
Beni bir programınıza konuk etmenizi kendim için değil, bu gezegenin sakinleri adına rica ediyorum. Bu konuda yardımcı olursanız, İNSANLIK için neler yapmış olabileceğinizin takdirini size bırakıyorum…

Konuk etme ricamın değerlendirilmesinde dikkate alınabileceğini düşündüğüm bazı yazılar eklidir.

Saygılarımla.

Galip Baran
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu

TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com

(1)     Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antrapolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder